Nihal Atsız'ın Türk edebiyatı içerisinde değerlendirilmesi ile birlikte onun bir anlamda ideolog ve dava adamı yönü de göz önünde bulundurulması gereken hususlardır. Edebiyatçılık ve onun edebi yönü aynı zamanda mesleği olmakla birlikte o, bu mesleğini inandığı fikirleri doğrultusunda hayatı boyunca kullanmıştır. Kalemini daima bu yolda kullanan birisidir.
1905 yılında İstanbul Kadıköy'de dünyaya gelen Nihal Atsız'ın inceleme konusu olmasındaki en büyük nedenlerden birisi onun, toplumun bir kısmı tarafından yanlış idrak edilmesi ve ''takipçilerinin de bir kısmı tarafından onun yanlış tanıtılıyor olmasıdır.'' Bu sebepler ile Nihal Atsız'ın hem edebi yönünü, Türk edebiyat tarihine katkılarını hem de onun Türk milleti için gerçekleştirdiği çalışmaları iyi anlamak, eserlerini tahlil etmek, herkes için faydalı olacaktır düşüncesini taşıyoruz.
Pek çok şair ve yazar gibi Atsız hakkında da bugüne kadar gelen söylentiler olmuştur. Bunların kimi doğru kimi de yanlıştır. Fakat her şeyden önce bilinmesi gereken şey; bir yazar, bir şair veya başka bir alanda herhangi bir eser ortaya koyan kişileri tanımak için ya onlarla bizzat tanışmış olmak ya da onların eserlerinin en azından bir kısmını incelemiş, araştırmış olmak gerekir. Böyle olmadığı takdirde o kişiler hakkında yanılgı payımız muhakkak artacaktır ve bu her zaman böyle olmuştur. Fikirlerini kendi ölçütlerimize aykırı kabul ettiğimiz münevverler için de onları tanımak kesinlikle bir zarurettir.
Nihal Atsız'ın yanlış idrak edilmesindeki en temel sebebin şu olduğu söylenebilir: '' Nihal Atsız, milli duyguları noktasında kimi zaman sert ve keskin söylemler kullanmış, Türkçülük dünya görüşünü benimsemiş, kimi eserlerinde ve yazılarında da dini söylemlere az yer ayırmıştır. '' Toplumun özellikle mütedeyyin kesimi tarafından yanlış tanınması ve sevilmemesi hatta göz ardı edilmesi genellikle bu sebeple olmuştur. Fakat burada Atsız'a kabahat biçilse de sözü edilen kesimin de bir takım kabahatleri elbette bulunmaktadır. O kabahat ise yerli bir değer olan Atsız'ın hiçbir eserinin okunmamış, fikirlerinin onun dilinden dinlenmemiş veya okunmamış olmasdır. İşte bu sebepledir ki Atsız belli ölçüde hep yanlış tanınmış, idrak edilememiş, kimileri nazarında muğlak bir kişilik olarak kalmış hatta koyu bir ırkçı, bir kafatasçı olarak görülmüştür.
Elbette onu yanlış idrak edenler kadar yine onu yanlış tanıtanların da bu durumda büyük payları bulunmaktadır. Milliyetçi-Mukaddesatçı çevreler içerisinde sıkça takip edilen ve fikirleri kabul gören Atsız'ın tek sevenleri ve okurları bu çevreler değildir. Esasen onun sadece Türkçülük ile ilgili yazılarını ve düşüncelerini kabul eden, edebi yönü ile neredeyse hiç ilgilenmeyen manevi hassasiyeti az belki de hiç olmayan kesimlerce Nihal Atsız, sadece bir kafatasçı olarak kabul görmüştür. Onların bu içselleştirmeleri de Atsız'ın daima yanlış idrak ediliyor olmasında ciddi pay sahibi olmuştur.
Edebi kişiliği ile beraber Nihal Atsız, hepsinin ötesinde milli bir şahsiyet ve milli bir değerdir. Hayatı boyunca da milli kimliği ve milli duruşundan hiçbir taviz vermemiştir. Onun bir diğer önemli özelliği de budur. Avrupa'da İtalyan faşizminin, Alman nazizminin, kuzeyimizde bütün Türk ülkelerine acımasızca zulümler uygulamakta olan Sovyet komünizminin iyice palazlandığı ve parladığı yıllarda o, taviz vermeksizin milli bir duruş sergilemiş, bu duruşuna yönelik söylemler geliştirerek eserlerine de aynı ruh ve hissiyatı yansıtmaktan bir an dahi geri durmamıştır.
Dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na kendi neşrettiği dergilerinde yazmış olduğu açık mektuplar bu duruşun en açık göstergelerinden birisidir. Daha 1940'lı ve 50'li yıllarda dönemin hükümetlerine açık mektuplar yazmış ve gittikçe gelişmekte, ülkemizin gençlerini zehirlemekte olan Sovyet komünizmine karşı uyarılarda bulunmuştur. İdarecilere karşı bu anlamda erken uyarıları olmuştur. Sovyetler Birliği'nin açık hedefi olacağını bilerek bu duruşunu muhafaza etmesi onun milli kimliği hakkında bizleri fikir sahibi yapmaktadır.
Edebi yönünden bahsettiğimiz Nihal Atsız'ın aynı zamanda şair bir yönü de vardır. Yazdığı onlarca şiirinden biri olan 'Davetiye' adlı şiirinde dönemin faşist İtalya'sının lideri olan Benito Mussolini'ye karşı açıkça milli duyguları ile seslenmiştir.
O şiirden bazı dizeleri paylaşmak istiyoruz:
''Çağrı Beğ'le Tuğrul Beğ'in kurduğu devlet
İtalyalı melezlerden üstündür elbet.''
''Senin dostun Cermanyaya (Almanya) biz Nemçe deriz
Bir gün yine Beç (Viyana) önünde düğün ederiz.''
''Gerçi bugün eskisinden daha çok diksin;
Fakat yine biz Osmanlı, sen Venediksin.''
''Bizim yanık Fuzuli'miz engin bir deniz,
Karşısında bir göl kalır sizin Dante'niz.''
Bu dizelerden de Nihal Atsız'ın milli duruşu hakkında fikir sahibi olunabilir.
Tüm bunlarla beraber Atsız hayatını edebiyat öğretmenliği yaparak geçirmiştir. Türkiye'nin pek çok farklı vilayetinde ortaokul ve liselerde uzun yıllar edebiyat dersi öğretmenliği yapan Atsız, meslek hayatı boyunca şahsi neşriyat faaliyetlerinde de bulunmuştur. Atsız Mecmua, Orkun, Orhun ve Ötüken ismiyle kendi çıkardığı dergilerde yüzlerce makalesi vardır. Deli Kurt, Ruh Adam, Bozkurtlar Diriliyor, Dalkavuklar Gecesi, Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar isimli kitapları onun romanlarının başlıcalarındandır. Bu yönü edebi kişiliğini en ön plana çıkaran yönüdür. Bunların yanında Türk edebiyatı, Türkçülük fikir sistemi ve Türk tarihi üzerine de yazmış olduğu birden çok kitabı bulunmaktadır. Yolların Sonu isimli kitabında ise hayatı boyunca yazdığı şiirlerini derleyerek, şair kimliği ile de karşımıza çıkar.
Sanıldığının aksine Nihal Atsız, sadece İslam öncesi Türk tarihini değil, İslam sonrası Türk tarihini de ruhuna sindirmiş birisidir ve Türk tarihini, Türk-İslam tarihi şeklinde ayrım yapmaksızın telakki eder. Türk devletini ve hanedanlarını bütüncül şekilde ele alır. Kimilerinin hakaret ve iftiralarına maruz kalan Sultan Abdulhamid'i kesin bir şekilde müdafaa eder; ''O kızıl sultan değil, ancak gök sultandır'' der. Yine bazı kesimlerce yerilen Sultan Vahdeddin hakkında kesin müdafaaları vardır. Onun için; ''O bir Osmanoğludur, asla hıyanet ile itham edilemez'' açıklamaları da yine kendisine aittir.
Nihal Atsız hiçbir zaman İslam karşıtı olmamış ve inançsız birisi olarak da karşımıza çıkmamıştır.
Bu sebeple onun şiirlerinden bazı alıntılarda bulunarak, bunları paylaşmak gerektiğini düşünüyoruz:
''Genç Fatih'in ordusu yine tekbir alınca
Söndürürüz kafirin Meryem Ana mumunu.''
''Yarın Yavuz dirilip bize buyruk verince
Kızgın kum çöllerini yeni baştan aşarız.
Kanlarımız sebildir; akıtarak hepsini
Belirsiz mezarlarda anılmadan yaşarız.''
''Selam şanlı mazimize, selam yarına
Selam zafer ordusunun silahlarına.
Ey geçmişin yiğitleri selam sizlere
Ey yarının şehitleri selam sizlere.''
Bu ve bunun gibi daha pek çok dize ve satırların sahibi olan Atsız'ın gönül alemini anlamak için onun eserlerinin okunması gerekiyor.
11 Aralık 1975'te İstanbul'da vefat eden Nihal Atsız, hiçbir zaman milli ve manevi değerlerin aleyhinde olan faaliyetlerin içerisinde bulunmamış, ömrünü milletinin ve devletinin bekası uğrunda çalışarak geçirmiş, edebiyatımızın önemli milli şahsiyetlerinden birisi olarak ismini tarihe geçirmeye muvaffak olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder