Farsça ve Arapça her ne kadar Türklerin gelişimine katkıda bulunduysa Türk devletlerinin bu dilleri kullanmaları da aynı dillerin çeşitli coğrafyalarda gelişimlerine önemli katkılar sağlamıştır. Farsça, ilk ve en bariz etkilerinden birini Gazneli Türk devleti üzerinde göstermiştir. Fakat unutulmaması gereken bir diğer husus da; Türk devletlerinin her türlü etkileşime açık olmaları ile beraber farklı kültürel unsurları kendi milli kültürleri içerisinde eriterek belirli bir seviyede kullanmalarıdır. Farsçayı çok yoğun olarak kullanmalarından ötürü Gazneliler Türk kültüründen uzaklaşmış gibi algılanmaktadır. Oysa burada da belirtilmesi gereken husus; Gaznelilerin milli kültürden kesinlikle ayrılmamış olmalarıdır.
Gazneli sarayın ve ülkenin ana omurgasını oluşturan ilk tebaasında yani Türkler arasında tabii bir şekilde Türkçe daima kullanılmıştır. Gazneli Türk ordusunda da aynı şekilde Türkçe kullanılmıştır. Bilhassa ordu içerisine Türkçeden başka hiçbir dil sokulmamış, bu hususa fazlasıyla ihtimam gösterilmiştir. Gaznelilerin büyük hükümdarlarından olan, Hindistan'a gerçekleştirdiği ünlü 17 seferi ile Hindistan içlerine İslam'ın girmesini sağlayan Sultan Mahmud, önemli bir örnek teşkil eder. Sultan Mahmud, İranlı şairleri pek fazla desteklemiştir. Onları sarayına davet etmiş, şiirler yazdırmıştır. Unsuri, Ferruhi, Minuçihri gibi dönemin en güzide İranlı şairlerine hamilik yapmıştır. Fakat İranlı şairlerin Sultan Mahmud'a sundukları şiirleri incelendiğinde Türk milletini övücü şiirlerden başka bir şey ile karşılaşmıyoruz.
İran'ın büyük şairlerinden Firdevsi'nin en ünlü eseri Şehname, bizim için yine başka bir örnektir. Firdevsi, eserini Sultan Mahmud'un isteği üzerine yazmıştır. Fakat eser, yoğun milli duygular ile yazılmış bir İran mitolojisi karakterini taşıyordu. Esasen Şehname'nin muhtelif yerlerinde Türkler ile ilgili olarak küçümser ve aşağılayıcı ifadelerin bulunması, Şehname'nin takdim edildiği Gazneli Sultan Mahmud tarafından asla kabul görmemiştir. Rivayete göre de Firdevsi, Sultan Mahmud tarafından azarlanmıştır.
Buna rağmen yakın dönem önemli edebiyatçı ve şairlerimizden Nihal Atsız'ın belirttiği gibi; Firdevsi'nin Şehnamesi İrani halklara milli şuur kazandırmıştır. Onları tekrar diriltmiş ve millet haline gelerek toparlanmalarını sağlamıştır. İran dili ve kültürünü derleyerek İranlılara kaybetmek üzere oldukları bazı hisleri kazandırmıştır. Bu gibi eserlerin böyle somut ve kesin etkileri oluşu, önemlerini de bizlere anlatıyor.
Karahanlı ve Gazneli devletinin devamı niteliğini taşıyan Selçuklular'da da Farsça'nın yoğun olarak kullanıldığını, bu dile son derece aşina bir hale geldiklerini fakat milli kültürü muhafaza etmede aynı hassasiyeti gösterdiklerini biliyoruz. Esasen kadim dönemlerin bozkır geleneklerini devam ettiren Selçuklu Türkleri, Fars dili ve edebiyatına kolay ve çabuk uyum sağlamışlardı. Fars dilini Türk kültürü içinde eriten ve kendi kültürüne katkı sağlayacak şekilde kullanan bir diğer Türk devletidir Selçuklular...
Sultan Melikşah'tan başlayarak daha sonraki dönemlere kadar Farsçanın etkileri devam etmiştir. Selçuklular'da da resmi dil olarak Farsça kullanılmış fakat saray ve ordu dili istisna göstermeyerek bozulmadan Türkçe ile muhafaza edilmiştir. Kendilerinden önceki Karahanlı ve Gazneli hükümdarları gibi Selçuklu sultanları da İranlı şairleri himaye etmişler, onlara şiirler yazdırmışlardır.
Yine dönemlerinin en iyi şairleri Selçuklu sultanlarına pek çok şiirler yazmıştır. Bunların arasında Burhani, Baherzi, Mu'izzi gibi önemli İranlı şairler de bulunmuştur.
Sultan Melikşah ve Sultan Sencer'in Farsça'ya hakim olduklarını eski kaynaklardan öğrenilen ve kendi yazdıkları Farsça şiirlerden de görmekteyiz.
Sultan Sencer'e ait olan bir dörtlük:
چو باد وزان گرد جهان گشتم و دیدم در زیر کف پای سر تاج وران را
سر تافت نیارست کس از امرم ازیرا گردن بشکستم که پیکارسران را
با این همه ملک و حشم و دولت و اقبال بگذشتم و بگذاشت جهان گذران را
دنیای دنی از چو منی مهر ببرید زودست چرا شست نباید دگران را
Şiirin tercümesi:
''Dolaştım rüzgar gibi dünyanın dört bucağını,
Nice taç sahiplerinin kellelerini gördüm ayaklar altında,
Kimse emrimden çıkamadı; zira,
İsyan edenlerin boynunu kırdım,
Bunca mülk, asker, devlet ve ikbal ile.''
Irak Selçuklularının son hükümdarı Sultan III.Tuğrul Farsça şiirlerden günümüze en çok şiiri ulaşan Selçuklu hükümdarıdır.
O da bir dizesinde şöyle söylemiştir:
آن جوشن من بیار تا در پوشم کین کار مرا فتاد هم در کوشم
تا در تنم است جان و سر بردوشم ُ من م ِ لک عراق را بسر نفروشم
''Getir benim o zırhımı, giyineyim,
Zira iş başa düştü, kendim savaşayım,
Canım bedenimde, başım gövdemde olduğu sürece,
Satmam Irak mülkünü bir tek kelleye ben.''
Selçuklu Sultanları da örneklerden anlaşılacağı üzere Farsçayı kabul etmişler fakat bunu bir nevi edebi zevk olarak idrak etmişler ve o şekilde kullanmışlardır. Çünkü Selçuklu döneminde halk arasında kullanılan dil kesinlikle Türkçe olduğu gibi, milli kültürel değerler de daima muhafaza edilmiştir. Bunun en somut örneklerinden biri de; bugün Güney Azerbaycan bölgesinde İran devleti vatandaşlığı altında yaşayan fakat Farsçayı zorunlu olarak öğrenmelerine rağmen, ana dilleri Türkçeyi halen daha kullanmakta olan milyonlarca Türk'tür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder